Borçlunun Borcunu Ödememesi Sebebi İle Faizi Aşan Zarar(Munzam Zarar)

BORÇLUNUN BORCUNU ÖDEMEMESİ SEBEBİ İLE FAİZİ AŞAN ZARAR
(MUNZAM ZARAR)

Türk borçlar kanunu 122. Madde de “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.” Denilmektedir.

Munzam zarar bir para alacaklısının alacağının temerrüt faizi ile karşılanmayan kısmını ifade etmektedir. Yargıtay 15. Hukuk dairesi munzam zararın, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı alacaklının malvarlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan durum arasındaki fark olduğunu ifade etmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 10.11.1999 tarihli 353/929 sayılı kararında para borçlarında söz konusu olan munzam zararın dayanağının sözleşme ilişkisi olabileceği gibi, vekaletsiz iş görme, haksız fiil gibi para borcuna neden olan sözleşme dışı ilişkilerde olabileceğini belirtmiştir.

Temerrüt nedeniyle faiz talep edebilmek için herhangi bir ispat gerekmese de munzam zararın varlığı ispat edilmek zorundadır. Alacaklının temerrüt sebebi ile faiz almış olsa da karşılanmayan alacağını ispatı hususunda somut olarak zarara uğramış olduğunu ispatın aranıp aranmayacağı tartışmalıdır.

Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde paranın hızla değer kaybetmesinin zararın varlığına karine sayılacağı bu sebeple somut olarak faizi aşan miktarda zararın ispatlanmasını şart görmeyen Yargıtay kararları olduğu gibi somut olarak zararın varlığını ispatını arayan Yargıtay kararları da vardır.

Doktrinde somut ispatın aranması gerektiği görüşü; Munzam zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi sebebiyle alacaklı zararının temerrüt faiziyle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarardır. Munzam zarara hükmedilebilmesi için; temerrüdün varlığı, temerrüt faiziyle karşılanamayan alacaklı zararının mevcudiyeti, borçlunun temerrüde düşmede kusurlu olması, temerrüt ile alacaklının munzam zararı arasında illiyet bağının mevcudiyeti ve alacaklının bu zararı talep etmesi gerekir. Temerrüt faizinden farklı olarak munzam zararda, alacaklı zararın temerrüt faiziyle karşılanmadığını ispat etmelidir. (Oguzman, Kemal / Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 14. Bası, İstanbul, Vedat, 2016, s. 500)

Munzam zarara ilişkin yapılan başvuruda; Anayasa mahkemesi 2014/2267 sayılı başvuruda başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiğini, enflasyon olduğu zamanlarda temerrüt sebebi ile başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği ve taraflar arasındaki dengenin başvurucu aleyhine bozulduğuna kanaat getirmiştir.
“Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Bu tespite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu değerlendirilmiştir.”

Bunun üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesi “munzam zarar talep edilen alacakla ilgili temerrüt tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süredeki enflasyon bilgilerini gösterir TEFE,TÜFE ÜFE oranları, banka vadeli mevduat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçları ile ilgili getiri bilgilerinin resmi kurumlardan sorulup tespit edildikten sonra, yeniden oluşturulacak munzam zarar hesabı konusunda uzman bilirkişi kurulundan, tahsiline karar verilen davacılar alacağının temerrüt tarihinde bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması ve değerlendirilmesi halinde tahsil tarihlerinde asıl alacakla birlikte getirisinin ulaşabileceği miktar ile tahsiline hükmedilen asıl alacak ve bu alacak için temerrüt tarihinden tahsil tarihine kadar davacıların tahsil edebilecekleri ve tahsil ettikleri faiz miktarı ve toplam miktar bu şekilde bulunacak” şeklinde somut olarak zararın ispatlanmasının gerekmediğine dair karar vermiştir.

Son olarak ise Yargıtay hukuk genel kurulu bu kararlardan sonra 09.12.2021 tarihinde “818 sayılı BK’nun 105. Maddesinde öngörülen munzam zararın, aynı kanunun 103. Maddesi ve 3095 sayılı kanun ile saptanan faiz oranının dayanağı olan ekonomik olumsuzluklara dayandırılması ve herkesçe bilinenin kanıtlanmasına gerek olmadığı sonucuna varılması mümkün değildir.Bu itibarla munzam zararın genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı , yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri) dışında, davacının durumuna özgü, somut vakıalarla ispatlanması gerekmektedir.Aksinin kabulü halinde 3095 sayılı kanun ve diğer kanunlardaki faizle ilgili hükümlerin uygulanması sonuçsuz kalacak, her olayda munzam zarara hükmedilmesi sonucunu doğuracaktır.” Diyerek somut olarak davacının faizi aşan zararını ispatlaması gerektiğine dair karar vermiştir.

Tüm bunlara göre munzam zararın ispatı konusunda yargıda görüş birliği bulunmadığı açıkça görülebilir. Kanaatimizce munzam zararın ispatında alacaklının durumuna özgü, somut vakıalarla zararını ispatlama külfeti yüklemek taraflar arasındaki dengeyi bozacaktır. Silahların eşitliği ilkesine aykırıdır. Borçlu lehine alacaklı aleyhine haksız menfaat elde edilmesi sonucunu doğuracaktır. Ülkede cari enflasyon oranı , yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri uyarınca alacaklının zararı tespit edilebiliyorken ayrıca somut vakıalarla ispat şartı aranmasının hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Diğer kanunlardaki faize ilişkin hükümlerin uygulanamayacak olması veya her olayda munzam zarara hükmedilecek olması önemli değildir. Sırf diğer kanunlardaki faize ilişkin hükümler uygulama alanı bulması için borçlunun elde etmiş olduğu haksız menfaat hukuken korunamaz. Aksi halde yargıya olan güven azalacak ve her borçlu alacağını geç ödemek için çaba sarf edecektir.

Bununla beraber Munzam zarar temerrüt faiziyle karşılanmayan zarar olduğundan munzam zarar hesabında düşülecek olan faiz miktarı, tahsil edilen temerrüt faiz miktarı değil tahsil edilmesi mümkün temerrüt faizi miktarı esas alınmalıdır. Yani alacaklının istediği faiz miktarı değil isteyebileceği faiz miktarı önemlidir. Yüksek yargı kararları da bu yöndedir.

Son olarak munzam zarar alacağında zamanaşımı en geç borcun ödendiği tarihte doğduğundan zamanaşımı başlangıcı da zararın doğduğu bu tarih olup zamanaşımı süresi de TBK 146. Maddeye tabi olarak 10 yıldır. (Yargıtay 16. Hukuk dairesi 09.03.2015 2014/6154 E. 2015/3225 K. Sayılı kararı)

 

Shopping Cart

No products in the cart.